Cıvanın organizma ile kontaminasyonu havadan,sudan ve yiyeceklerden olabilir.
WHO verilerine göre yılda ortalama 13.000 ton cıvanın endüstri,40.000 ton cıvanın ise patlayan volkanlar aracılığı ile su ve atmosfere karıştığı hesaplanmaktadır.
Çeşitli dezenfektan maddeler ,boyalar, insektisid ilaçlar, aküler, foto-film endüstri ürünleri, lastik endüstrisi ürünleri gibi günlük yaşantımızda kullanılan pek çok madde cıva bileşikleri içermektedir.
Metalik cıvanın organizma için toksik olmadığı bilinmektedir.Toksik etki oluşturma potansiyeli “cıva buharı” ile oluşmaktadır ve 300µg/m3 ten fazla cıva buharı tehlike sınırına ulaşmış demektir. Cıvanın çözünebilir inorganik bağları olan HgCl2 ve Hg(CN)2nin 100 mg’ dan fazlası öldürücüdür.
Hava yolu ile alınan günlük ortalama cıva 1µg, içecek yoluyla ise 13-53 µg’dır.
Endüstri tarafından kirletilmiş denizlerden elde edilen yiyeceklerde(balık,midye vb.) anorganik Hg’den oluşan organik metil-Hgözellikle tehlikeli sayılmaktadır.
FAO ve WHO verilerine göre alınan ortalama günlük dozun üst sınırı total Hg için 45µg, metil-Hg için 30µg’dır. Günlük 400 µg metil-Hg kritik doz olarak kabul edilir.
Yiyecekler yoluyla(özellikle deniz ürünleri) oluşan zehirlenmeye Minamata hastalığı denir.
WHO verilerine göre 70 kg’lık bir erişkin için haftalık maksimal total Hg sınırı 0,35 mg’yi geçmemelidir.
Dişhekimliğinde kullanılan ve amalgam tozu ile bağlanmayan cıva miktarları değişik çalışmalara göre farklılıklar gösterebildiğinden belirli bir sınır aralığı genel olarak kabul edilir.Cıva-toz ayarı optimal şartlarda sağlanmış amalgam ile yapılmış dolgulardan açığa çıkan Hg miktarı: 1.gün 1,4 - 4,5 µg/cm2
2.gün 0,07 - 0,32 µg/cm2
Eski bir amalgam dolgunun frez ile aşındırılması sonucu açığa çıkan Hg miktarı ise:
1.gün 1,0 - 0,7 µg/cm2
5.gün 0,1 µg/cm2
Günde iki kez diş fırçalama ile yeni bir dolgudan açığa çıkabilecek doz ise 0,4 - 0,9 µg/cm2 olarak hesaplanmaktadır.
Yeni bir amalgam dolgu ile 1.günde alınabilecek Hg dozu günlük çevreden alınabilecek ortalama Hg dozunun % 50 kadar fazlası olmaktadır. Bu fazla miktar cıvanın yiyeceklerde alınan türünde olduğu gibi metil-Hg değil, metalik-Hg olduğu göz önünde bulundurulmalıdır.
Non-Gamma 2 (Cu6Sn5 ) amalgamlarda Hg açığa çıkmadığından korozyonun daha çok oluşmasına karşı, cıvanın açığa çıkıp toksik etki yapması düşünülemez.
Dolgudan maksimal 10 gün sonra urin değerleri normal olmaktadır. Urinde 10 µg/L ‘den az miktarda Hg normal sınırlar içinde sayılmaktadır.
Normal kabul edilen değerler yaşanılan bölgenin endüstriyel gelişmesine ve halkın yiyecek alışkanlıklarına göre de farklılık gösterebilmektedir.Kandaki Hg miktarını örnek alırsak:
Almanya’da normal miktarı: 0,6 µg/L
Japonya’da normal miktarı: 17-20 µg/L’dir.
Diş hekimi ve yardımcı personelinde yapılan bir çok araştırmada saç,tırnak gibi dokularda fazla Hg bulunması yeterli olmayan aspirasyona, amalgam artıklarının uygun depolanıp yok edilmemesine, sterilizasyon sırasında oluşan Hg buharına bağlı olduğunu düşündürür. Bu durum ise hastalardan çok o şartlarda her gün bulunan kişiler olarak diş hekimi ve yardımcı personelin özellikle dikkat etmesi gerektiğini göstermektedir. Hg buharı inhalasyon ile akut olarak hafif bir zehirlenme oluşması için 5-10 mg’a gereksinim vardır.
Yeni yapılan dolgulardan sonra ağızdaki tükürük ortamı ile pil oluştuğu bilinmektedir.Yapılan ölçümlerde 50-600mV ile 4-25 µA’lik değerler ölçülebilmektedir.
Açık bir kalp üzerine uygulanan 10 µA’lik, beyine uygulanan 100 µA’lik bir akımın tehlikeli olabildiği göz önüne alınırsa ağız içinde özellikle taze dolgularda ölçülebilen değerlerin pratikte önemli olmadığı ortaya çıkmaktadır.
Altın-amalgam arasında veya eski-yeni amalgam arasında 1 µA’lik akım oluşabilmektedir.Bu değerdeki galvanik akım ağızda bulunan 2 ayrı altın kuron veya metal inley dolgu arasında, bazen de tek amalgam dolgudan sonra meydana gelip kısa bir süre için uyarılabilme eşiği düşük kişilerde tat alma bozukluğu ve ağızda “pil tadı” oluşturabilmektedir.
Cıvanın olası zararları üzerine adeta “panik derecesinde” duyarlı kişilerde birçok subjektif şikayetlerin ön planda olduğu Astenik-vejetatif Sendrom( micromercurialysm) ortaya çıkabilmektedir. Böyle durumlarda hastaların şikayetleri arasında bulunan yorgunluk, konsantrasyon bozukluğu, gerginlik, baş ağrısı ,uykusuzluk, isteksizlik, öğrenme bozukluğu, bellek zayıflığı, kişilik bozukluğu, depresyon hali gibi tanımlamaları objektif olarak belirlemek mümkün olmamaktadır. Stres altındaki değişik gruplara yapılan karşılaştırmalı çalışmalarda, bu şikayetlerde bulunan amalgam dolgulu ve dolgusuz kişilerde aşağı yukarı aynı oranlar ortaya çıkmaktadır.
Prof.Dr.Semih ÖZBAYRAK
Marmara Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi
Oral Diagnoz ve Radyoloji Öğr. Üyesi